28 Ocak 2011 Cuma

ıradyo

Bundan çok yıllar evvel daha kısa donlarla, yamuklu gazoz kapakları ile oynarken ve henüz Nuri abinin bize rastgelme ihtimalini dahi düşünmediğimiz yıllar (ki kendisi o sıralar epey piyasa idi, neyimize güveniyorsak artık.Epey cesurmuşuz anlaşılan:))... Annem, ablamla bizi tüp bittiğinde tüp değiştirmeye gönderirdi çarşıya. (O tüp de ne ağırdır; onu böyle ağır yapanın gelmişini geçmişini..., tövbe estağfirullah.) Biz ablamla boş tüpü götürür dolu olan daha ağır tüpü de geri getirirdik eve.

Her ne kadar tüp için gitmiş olsak da biz sadece tüp için gitmeyiz tabii; kısa günün kârıdır. Bi kaç kat üstteki radyoya -sanırım ismi best efemdi her zamanki gibi - muhakkak çıkar ve gider istek parçada bulunurduk. Ama o zamanlar öle email atayım, yok efenime söyleyeyim telefonla bilmem kaç bilmem kaça msj göndereyim Zeki Müren'den Sorma ne haldeyim sevgi pıtırcığıma gitsin, devri değil henüz. (Niye Zeki Müren'se? Herhalde zaman eski ya ondan evet:)) Adını soyadını yazdırır, kısaca önce güzel çocuk veya çiçek olur sonrasında hangi parçayı istediğini ve kimlere armağan ettiğini tek tek yazdırırsın. Ordaki kız hızlı hızlı bunları yazar. Hatta kız bazen atlayınca kızar, "Bu da olacaktı ya yazmadı bak bak" dersin, sesini çıkarmazsın.

Neyze uzun sözün kısası, tüp değiştirme bir nevi eğlenceye dönüşmüş olur. Çünkü akşam eve gelindiğinde radyo açılır ve saatlerce dinlenir tek tek bütün şarkılar. Tam artık sıkılmaya başlandığı anda DJ ismi söyleyiverir ve dağılan dikkatler bir anda toparlanır. Herkes radyo başına gelir kulak kesilir. Sanki daha dikkatli bakarsan şarkıcıyı göreceksin. Bir kaç dakika süren şarkıdan sonra zafer kazanmış bir savaşçı edasıyla herkes radyo başından ayrılır ve işine gücüne dağılır.

Böyle basit ve eğlenceli zamanlardı o zamanlar işte. Şimdiki gençler varsa yoksa msn, facebook, zırt pırt mesajlar filan...Olmaz azizim.
Eskiden buralar dutluktu mesela:)

22 Ocak 2011 Cumartesi

pembe tişört erkeğe yakışır mı?

Bu hikaye geçmiş zamanların etkisiyle yaşanmış ve öylece aktarılmıştır. Şahıslar ve olaylar tamamıyla gerçektir.

Tiviler bangır bangır Şaşkın-ı memnu bölümleri yayınlarken, gazetelerde, orda burda " aaaa ne ahlaksız bir diziymiş! İnsan yengesiyle şey yapar mıymış! Dünyanın çivisi çıktı ayol!" şeklinde dedikoduların etrafta fink attığı ama kimsenin de izlemekten geri kalmadığı zamanlar...

Ben naçizane Türk dizilerini pek sevmem. Sevsem de sürekli takip edemediğim için izlemeye yeltenmem. Ama tatil sebebiyle memlekete gittiğimde arkadaşlarımdan, gezip tozmaktan gayrı kalan vakitlerimde yüzümü görsünler diye kırar dizimi ailemin yanında otururum. (Tabi bu sırada ağzım boş kalmaz hiç. Annem sağolsun sürekli bişeyler getirir teper, tabi oğlunun Etiyopya bozkırlarından hallice tavrını gören kadın ne yapsın başka. O bir anne neticede!) O sırada bir kaç sahne yakalayıp sora sora anlayabilirsem diziyi ne ala! İşte öyle günlerden birinde -annem Allahtan böyle kadın programları seyreden ve Şaşkın-ı memnudan hazzeden bi insan değil- şu meşhur Şaşkın-ı memnu yeni çıktığı için, meraktan olsa gerek izliyorlar.

Bazı ikoncan, tikican, selocan vb gibi isimler verilen tipler vardır ya hani, işte bu tipler pembe şeyler giydiklerinde acayip de yakışır bu heriflere. Hep kıskanmışımdır. Neyse işte, yakışıklı ve seksi Behlül'ümüz pembe bir triko ya da kazak gibi bişey giydi. Allahım nasıl yakıştı nasıl yakıştı, benim göz bebeklerim anında büyümüştü. Büyümesiyle ertesi gün alışverişe çıkacağım geldi aklıma. "Benim neyim eksik lan! yakışır belki olm, açar seni. Hem bu zamana kadar bir kez bile denemedin ki." şeklindeki kendimi ikna çalışmaları sonuç vermiş ve bulduğum ilk pembe kazak tişört ne olursa farketmez, denemeye karar vermiştim.

Annemle gittik bir mağazaya girdik. Normalde annem giyim kuşamıma hiç karışmaz. "Nasıl, yakıştı mı?" diye sorsam "Sen beğendiysen güzeldir oğlum." der geçer. Bunun ardında hevesini kırmama anlayışı vardır. Bilirim ben, çok ince fikirli kadındır benim annem.

Gördüğüm ilk tişörtün güzel mi, çirkin mi; bana yakışır mı, tarzım mı, değil mi olduğuna bakmadan hemen atladım. Bakmaz kıçının samsağına çıkar dağın yükseğine misali. Sanırım yakalı bir tişörttü. Tamam zayıf bi insan olduğum için yakalı tişörtler daha çok gider, bu bakımdan problem yok. Ama problem renkte! Kabinden çıktım. Annem şööööyle bir süzdü. " Hafif burun kıvırdı. Yok oğlum yaa! Sanki pek yakışmadı, olmadı.Ama gene sen kendin bilirsin." dedi.

O zamana dek böyle bir cümle duymaya alışık olmayan ben kısa süreli bir şok yaşamış sonrasında gülme krizine yakalanmıştım. "Ama canım ne var yakışmadı işte." diyen annemin sesi derinden ve pek bir manalı gelmişti. O an anlamış ve üzerimdeki pembe tişörte veda etmiştim. Tekrar üzerime giymemek şartıyla. Başlıktaki soruya gelecek olursak yakışmaz efenim yakışmaz. Eğer ben gibi kalıpsız, etsiz-butsuz, bağırsaklarınızda tenyalarınızla yakın ilişki haline bir adamsanız yakışmaz. Şansınızı fazla zorlamayın...